İpek
Yolu-1, Çin-Doğu Türkistan isimli kitabımızda yolculuğumuza Doğu Türkistan’da,
Tanrı Dağları eteklerinde mola vermiştik. Yolculuğumuzun ikinci bölümüne Altay
Dağları’nda bir kamın ayılından başlıyoruz. Altay kamlarının gizemli dünyasına
konuk olacak, kamların sırrını çözmeye, dünün ışığı altında bugünü ve yarını
anlamaya çalışacağız.
Anayurt
meselesi bağlamında antic kaynaklara bakacak, Grek filozoflarının Doğu
hayranlığını ilgiyle okuyacağız. Batı’ya doğru yol alırken Issık Köl
kıyılarında bir kayıp ada ve batık şehirlere mahsus izlere rastlayacak, yolda
ihmal edilen bir halka Yüe-çilerle tanışacak, Bey Sakaları ve Buda’nın
askerleri Kuşanları yakından tanıyacak ve onların bize hiç de yabancı olmadıklarını
göreceğiz.
Türk
olgusunun sırrını irdelerken karşımıza dünya uygarlığının Sümer kökeni ve ‘ahlak-adil
insanlar’ olgusu çıkacak. Sümer’den Kansu-Şensi ve Yenisey kıyılarına yönelik
önemli bir göç vakası ile karşılaşacak, İpek Yolu’nun dinlerini irdelerken
güzergâh üzerinde Türk Tanrı dini, Zerdüştçülük, Budizm, Hristiyanlık,
Manicilik ve İslamiyet’in izlerini sürecek, müştereklerine şahit olacağız.
İşgal
mantığı bağlamında bir Rus casususunun Türkistan’ın işgali arifesinde yazdığı
günlüğü okurken işgalin hüzünlü kaçınılmazlığı karşısında “Bugün ile dün
arasında ne kadar çok örtüşen nokta var!” diyecek ve bugünkü Türk
cumhuriyetleri bağlamında soracağız: “Aradan geçen yüzyıllar, bu kadar acı
tecrübe boşuna mıydı?”