Korkmayın bayım,
ihtilalimin kanlı şafağı sizi yeterince aydınlatacak... Siz, bekletilen ve
sabrettirilen insanlar, çekmece kolu elleriniz, masa ayağı bacaklarınızı bunca
zaman sorgulamadınız. Tam şurada ihtilalime birkaç saatlik zaman kalmışken onur
kokan laflar ediyorsunuz, onurunuz bayatınızdır, ben ortaya koyuyorum,
hayatınızı mahşere götüreceksiniz, konuşmalardan bir şehir, bir heykel
yapabilirsiniz ama kan beyninizi teknik realitenin derinlemesine çift yüzeyli
tanrılarına mucizevi mimiklerle sattınız, şimdi “önlenemezlik” harakirisiyle
bütün kelimelerin, kanın rengini inkâr ediyorsunuz...
... Hiçbir çağda insan
kendiyle bu kadar uğraşmamıştır. Günah ve kötülüklerimizi borsaya sürüyor,
konvertibıl şeytanların kuyruğunu sevap düşüyle çiğniyor, spekülatörlerimizle
tedavüle korku sürüyoruz. Tanrı’nın bizi affetmek zorunda olduğuna inanıyoruz.
Bir şeyler yapamamanın adını, komiklikten çıkarıyoruz. Sosyal, iktisadi,
felsefi, siyasi şeyler, yapılmak, yapılanmak kentini yok ediyor. İkame
sevgililer buluyor, tek tip mimiklerle gülüyor, çayı, gözlerimizi eşeleyerek
içiyor, “Hiç”, “Doğmak” bilmeyen kelimelerin karnını deşiyor, oynuyoruz.
“İkinci kata Fethiyeli
bir kız gelmiş, afili bir kız, bir haftada kırıştırmadık personel bırakmadı,
aklında olsun...”